Tarihimizdekidönüm noktaları yerli yerine oturtulamadığı, tarihi kopma ve kırılmalar tespit edilemediği, sanki siyasi tarihimizde bir devamlılık varmış gibi düşünüldüğü için
Read Prof. Yaşar Nuri Öztürk: Atatürk by blackauge on Issuu and browse thousands of other publications on our platform. Start here!
Cevap: Çevremizdeki Tarihi Yapıt Ve Nesneler Nelerdir. Rüya Gözlü Çevremizdeki Tarihi Yapıt Ve Nesneler Nelerdir. Çevremizdeki tarіhі yaрıtlar; cаmі, konak, şadırvan, köprü gіbі eserlerdir. Çevremizdeki tarіhі nesneler; Tаrihi ev eşyaları, еski silаhlаr, çеşitli aletler, eskі kıуafetler.
3 Sınıf Hayat Bilgisi Yakın Çevremizdeki Tarihî, Doğal ve Turistik Yerleri Tanıtalım konusunun konu anlatımları, testleri, ödevleri ve çözümlü soruları Morpa Kampüs'te.
ÇevremizdekiDini ve Tarihi Eserler. St. Pierre Anıt Müzesi. Dünyanın ilk kiliselerinden biridir. İsa’ya inananlar "Hıristiyan" adını ilk kez bu kilisede almıştır. 1963 yılında Papa 6. Paul tarafından hac yeri olarak ilan edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da Katolik Kilisesi’nce burada ayin düzenlenmektedir.
Vay Tiền Trả Góp Theo Tháng Chỉ Cần Cmnd Hỗ Trợ Nợ Xấu. Dosya İndirpdf ÇEVREMİZDEKİ VARLIKLARI TANIYALIM 1- Projenin Amacı ve Sağladığı Kazanımlar Bu ünite ile öğrencilerin; • Doğadaki cansız varlıkları ve canlılar için önemini • Canlı varlıkların ortak özelliklerini kavramaları amaçlanmaktadır. Bu üniteyi başarıyla tamamlayan her öğrenci; Canlı ve cansız doğayı gözlemleyerek doğanın nelerden oluştuğuna örnekler verir. Canlı olarak tanıdığı varlıklarda hangi özelliklerin bulunabileceğini tartışır. Canlı ve cansız varlıkların özellikleri ile ilgili bulgulara dayanarak bu varlıklar arasındaki farklılıkları örneklerle açıklar. Canlı olarak tanıdığı varlıklarda hangi özelliklerin bulunabileceğini tartışır. Canlıların ortak özelliklerini fark eder. 2- Canlı Deyince Ne anlıyoruz? Bulunduğumuz ve yaşadığımız çevre içinde birçok varlık görürüz. Varlıklar; canlılar ve cansızlar olmak üzere ikiye ayrılır. Cansız varlık Kendi başlarına hiç bir harekette bulunamayan varlıklardır. Ör sıra, masa, sandalye, taş, makas, toprak gibi varlıklar cansız varlıklara örnektir. Canlı varlık Yaşayıp yer değiştirebilen varlıktır. Ör insanlar, kediler, böcekler gibi varlıklar ise canlı varlıklara örnek olarak verilebilir. Canlı ve cansız varlıklar arasında bazı farklılıklar vardır. Bunlar; 1- Cansız varlıklar Hareket edemezler. Solunum yapamaz, beslenemezler Enerji üretemez ve tüketemezler. Cansız varlıklar büyüyemez ve çoğalamazlar 2- Canlı varlıklar Hareket ederler. Yaşamsal faaliyetler için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle beslenirler. Solunum yaparlar. Canlılar elde ettikleri enerji ile büyür ve çoğalırlar. Bir varlığın canlı ve cansız olduğunu belirleyen özellikler vardır. Canlılara özgü olan bu özelliklere canlılık özellikleri denir. Canlılar dışarıdan bir etki olmadan hareket edebilirler. Dalda duran bir kuş ani bir ses duyduğunda kaçar. Bu olay kuşun bir uyarıya karşı verdiği tepkidir. Ancak taş sese karşı hiçbir tepki vermez. Kuş canlıdır, taş cansızdır. Canlılar büyür, gelişir, beslenir, boşaltım yapar ve çoğalır. Bunlar canlılara ait özelliklerdir. Canlılık özelliklerini şöyle özetleyebiliriz; CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ Büyür ve gelişirler, Beslenirler, Hareket ederler, Solunum yaparlar, Uyartıları alır ve tepki verirler, Üreyip çoğalırlar. Canlıların yaşamlarını sürdürdükleri ortama çevre denir. Çevrede canlı ve cansız varlıklar bir arada bulunurlar ve birbirlerini etkilerler. Örneğin, canlı bir varlık olan insan, yaşamak için cansız varlıklar olan hava ve suya ihtiyaç duyar. Denizde, karada ve havada birçok canlı ve cansız varlık bir arada bulunur. Bir nehrin kenarında yürüdüğümüzde su, taş ve kum gibi cansız varlıkların yanı sıra balık, böcek, kurbağa, ot, sazlık gibi farklı renkte ve şekilde birçok canlı varlık da görebiliriz. Dünyada farklı yerlerde yaşayan birçok canlı çeşidi olduğu bilinmektedir. 3- Bitki ve Hayvanların Canlılık Özellikleri Bitkiler ve hayvanlar canlı varlıklar oldukları için her iki grupta canlılık özelliği taşır. Ancak bitki ve hayvanlar arasında canlılık faaliyetlerini gerçekleştiren organlar ve bu faaliyetlerin gerçekleşme şekli farklılık gösterir. 1- Büyüme ve Gelişme Bütün canlılar büyürler ve gelişirler. Hayvanlar Hayvanlarda büyüme ve gelişme sınırlıdır. Hayvanlar dünyaya geldiklerinde annelerine göre çok küçüktürler. Zaman içinde büyür ve gelişirler. Kurbağa yavruları yumurtadan çıktığında küçüktür, büyüyüp ergin kurbağa olunca büyümesi durur. Bitkiler Bitkilerde büyüme süreklidir. Bitki yaşadığı sürece büyümeye devam eder. Bitkiler bir tohumun toprakta çimlenmesi ile fidan haline gelir. Fidan büyüyüp gelişerek ağacı oluşturur. Yetişkin bir bitki çiçek ve meyve verebilir. 2- Beslenme Bütün canlılar hareket edebilmek, büyüyüp gelişebilmek, enerji elde edebilmek için beslenirler. Hayvanlar Hayvanlar kendi besinlerini üretemez. Besinlerini dışarıdan hazır olan canlılardır. Tüketicidirler. Bu sebeple besinlerini başka canlılardan karşılarlar. Bazı hayvanlar otla beslenir. Bazıları ise diğer hayvanları besin olarak kullanır. Bitkiler Bitkiler kendi besinlerini kendileri üretir. Bitkiler beslenmek için topraktaki madensel maddelere, suya havaya ve güneş ışığına ihtiyaç duyarlar. Yeşil bitkiler kökleri ile topraktan su, madensel tuz, yaprakları ile havadan karbondioksit alır. Bu maddeleri, yapraklarındaki klorofillerde güneş ışığı yardımıyla birleştirip besin yapar. Besin yaparken de havaya oksijen verirler. Bu olaya fotosentez denir. Su + Karbondioksit + Güneş ışığı -> Besin + Oksijen Klorofil Bitkiler aynı zamanda dolaylı olarak ya da direkt hayvanların da besin kaynağıdır. 3- Hareket Canlılar ihtiyaçlarını karşılamak için hareket ederler. Hayvanlar Hayvanlar yer ve yön değiştirerek hareket ederler. Bazı hayvanlar uçarkuş, kelebek, bazıları yüzer balık, bazıları koşar at, aslan ve bazıları da sürünerek yılan, kertenkele hareket ederler. Bitkiler Bitkileri genelde hareketsiz olarak düşünürüz. Tüm canlı varlıklar gibi bitkiler de hareket eder ama hareketleri daha sınırlıdır. Bitkilerin hareketleri sadece yön değiştirerek gerçekleşir. Çünkü bitkiler kökleriyle toprağa tutunduklarından yer değiştiremezler. Bazı bitkiler çiçeklerini gündüz açıp gece kapatırlar. Ayrıca yaprak ve gövdelerini güneşe, köklerini ise suya doğru uzatırlar. Sarmaşık gibi bazı tırmanıcı bitkiler ise bir nesneye dokunduğunda ona yönelir ve sarılarak ondan destek alır. 4 - Solunum Canlılar, canlılığını devam ettirebilmek için enerji harcarlar. Enerji üretmek için de besin ve oksijeni kullanırlar. Besin ve oksijenden enerji üretme işlemine solunum adı verilir. Canlılar solunum sonucu oluşan artık maddeleri boşaltım organları vasıtasıyla dışarı atarlar. Karbondioksiti de havaya verir. Canlılarda solunum organları farklılık gösterir. Hayvanlar İnsanlar, köpekler, kediler, balinalar, inek, yarasalar ve ergin kurbağalar akciğerleri ile solunum yaparlar. Balıkların ve kurbağa yavrularının solunum organları solungaçlarıdır. Kelebek ve çekirge gibi böcekler trake solunumu yaparlar. Solucanın solunum organı yoktur. Islak derileri ile dışarıdan oksijen alırlar. Bitkiler Bitkilerin solunum organları yapraklarıdır. Bitkilerde oksijen ve karbondioksit gazlarının değişimi yapraklarda gerçekleşir. 5- Boşaltım Canlıların çeşitli faaliyetler sonunda vücutlarında zararlı atık maddeler oluşur. Zararlı atıkların vücuttan atılmasına boşaltım denir. Her canlı boşaltım yapar. Boşaltım yapamayan canlı ölür. Hayvanlar Hayvanlar vücutlarında biriken zararlı maddeler farklı yollarla dışarı atılır. At, kedi koyun, köpek ve inek gibi hayvanların boşaltım organları böbreklerdir. Böbrekler vücutta biriken zararlı maddeleri dışarı atarak boşaltıma yardımcı olur. Bitkiler Bitkilerde boşaltım yapraklar tarafından gerçekleştirilir. Topraktan alınan suyun fazlası, yapraklardan terleme yoluyla atılır. Katı atıklar ise yapraklarda birikir. Yaprakların sararıp dökülmesiyle boşaltım gerçekleştirilmiş olur. 6- Uyartı Alabilme ve Tepki Verebilme Canlılar uyarılara karşı tepki verirler. Hayvan ve bitkilerin uyartılara verdiği tepkiler farklıdır. Hayvanlar Hayvanlar uyartıları çabuk alır. Bu uyartılara hızlı ve sert tepkiler verir. Annesinin sesini duyan civciv hemen annesinin yanına gider. Yem yiyen serçe bir ses duyunca hemen kaçar. Kedi fareyi görünce koşar. Bu örnekler hayvanların uyartılara verdikleri tepkilerdir. Bitkiler Bitkiler soğuklar başlayınca yapraklarını döker. Yaprak dökümü ağaçların iklim değişikliğine verdiği tepkidir. Bitkiler genellikle ışığa, dokunmaya, suya ve yer çekimine tepki verirler. 7- Üreme Canlılar nesillerini devam ettirebilmek için ürerler. Her canlı kendine benzeyen canlılar meydana getirirler. Bu olaya üreme denir. Çoğalma üremecanlının olgunlaştığının göstergesidir. Hayvanlar Hayvanların bazıları doğurarak çoğalır. At, inek, koyun, keçi, aslan ve ayı buna örnektir. Bazıları yumurtlayarak çoğalır. Timsah, kuşlar, balıklar, yılan da bunlara örnektir. Bitkiler Bitkilerin büyük bir kısmı çiçeklerinde ürettikleri tohumla çoğalır. Kayısı, şeftali ve eriğin ortasındaki çekirdeklerde tohum bulunur. Tohum uygun şartlar da çimlenerek yeni bitkiyi oluşturur.
YAZ DÜŞLER ÜLKESİ PAMUKKALE; Ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden Pamukkale ile göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahiptir Denizli. Antik kentleri ve kaplıcalarıyla da en iyi gezi alternatiflerinden biridir Bu hafta Denizli’ye gidiyoruz. Kaynak sularının kirecinden oluşmuş, parlak, beyaz rengiyle Türkiye’nin en önemli doğa harikalarından biri olan Pamukkale’yi; tepesinde Antik Roma’dan kalma Hierapolis kutsal şehrini ve 10 km yakınındaki Laodikeia antik kentini gezeceğiz. Hierapolis ve Laodikeia antik kentleri Çürüksu Lykos Vadisi’nin iki yakasında yer alıyor. Çürüksu Vadisi’ni ya da Denizli Ovası’nı üç yüksek dağ kütlesi sarıyor Honaz Kadmos, Çökelez ve Baba Salbakos Dağları. Honaz yakınlarında doğan Çürüksu Nehri bereketli Denizli Ovası’na hayat veriyor ve Sarayköy civarında da Büyük Menderes Nehri’ne karışıyor. İlk durağımız Pamukkale, hani moda bir deyim var ya ölmeden önce görülmesi gereken yerler diye, işte öyle bir liste yapacak olursanız listenin başına Pamukkale’yi yazmalısınız bence. Gerçekten de insanı büyüleyen masalsı bir yer Pamukkale… Pamukkale parlak beyaz rengiyle kilometrelerce uzaklıktan görebiliyor; travertenlerin üzerindeki geniş terasta da Hierapolis antik kenti yer alıyor. Hierapolis kenti yüksek oranda kireç içeren termal suların aktığı yerlerde oluşturduğu beyaz tabakalar travertenler nedeniyle Türklerce Pamukkale olarak adlandırılmış. 2700 m uzunluğunda ve 160 m yüksekliğinde bir tepe oluşturan travertenlerin üstüne 20. yüzyıl içinde birçok otel inşa edilmiş, hatta bu yüzden Hierapolis kalıntılarının bir bölümü yıkılmış, otellerin fosseptiklerinden sızan sular ve aşırı insan baskısı zamanla travertenlerde sararmaya neden olmuş. UNESCO’nun Pamukkale’yi korumaya almasıyla travertenlerin üzerindeki oteller yıkılmış, üzerinde dolaşmak yasaklanmış, termal su kontrollü olarak ve tek elden verilmeye başlanmış, çünkü aşırı miktarda ve uzun süre aynı yere akıtılan su da yosunlaşmaya neden oluyormuş. Travertenler tekrar eski rengine kavuşmuş. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m uzunluğunda bir kanalla travertenlerin başına geliyor ve buradan traverten katlarına dökülüyor. Kaynağından 36 derece çıkan sudaki karbondioksit ve karbonmonoksit havaya uçuyor, yüksek miktarda kalsiyumkarbonat dibe çökelerek doğa harikası beyaz travertenleri oluşturuyor. Pamukkale termal kaynağının antik havuzuna günübirlik girilebiliyor. Bu bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 sıcak su kaynağı daha var. Bunlardan biri de 5 km ilerisindeki Karahayıt Kasabası’nda. Karahayıt’daki 60 0C sıcaklıkta çıkan termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle kırmızı, yeşil ve beyaz renkli traverten tabakaları oluşmuş ve bunlar Kırmızısu Travertenleri olarak adlandırılmış. Hierapolis, Yunanca’da kutsal kent anlamına geliyor, Anadolu’daki diğer Hierapolis’lerden ayırmak için burası Frigya Hierapolisi olarak adlandırılmış. MÖ 190’da Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından kurulan kente Bergama’nın kurucusu Kahraman Telephos’un güzel eşi Hiera’ya atfen Hierapolis adı verilmiş. MÖ 2. yüzyıl ile MS arasında tekstil ürünlerinin üretimi ve ihracatıyla büyük bir gelişme gösteren kent yaşadığı depremler yüzünden birkaç kez yerle bir olmuş ve yeniden kurulmuş. Roma ve Bizans döneminde de önemini sürdüren kent anıtsal yapılarla süslenmiş. 1210’da Selçukluların eline geçen kent 1354 depreminden sonra terk edilmiş. Hierapolis’in iki girişi var, kuzey kapısını araçla gelenler kullanıyor, bu kapı Hierapolis kalıntılarının içine açılıyor. Travertenlerin başındaki güney kapısı ise yayalar için, ancak bu noktadan sonra ayakkabıyla dolaşmak yasak. Hierapolis’teki önemli yapıların çoğu kenti ikiye bölen 1 km uzunluğundaki ana caddenin iki yanında yer alıyor, ana caddenin her iki ucunda da birer anıtsal kapı var. Şimdi büyük ölçüde yıkık durumda olan surlarla çevrili olan kentin en sağlam yapısı ise MS inşa edildiği bilinen tiyatrosu. Tiyatronun sahne bölümünde yer alan mermer kabartmalar olağanüstü güzellikte. Sahneyi Apollon ile Artemis"e ait mitolojik kabartmalar, Dionysos’un eğlence alayları, Roma İmparatoru Septimus Severus"un taç giyme törenine ait kabartmalar, Apollon, Leto, Artemis ve Hades heykelleriyle, Kral Attalos ve Eumenes’in büst heykelleri süslüyordu; şimdi bunların büyük bir bölümü Hierapolis Müzesi’nde, kopyaları ise sahnede sergileniyor. Antik kentin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı 1984’ten beri Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossai, Tripolis, Attuda gibi Çürüksu Vadisi kentlerinden toplanan eserler sergileniyor. Hıristiyanlığı yaymak için geldiği Hierapolis’te öldürülen Havari Filip’in sekizgen anıtmezarı da Martyrium kentteki bir diğer önemli yapı. Kentin en yüksek noktasında bulunan Martyrium’a ulaşmak için bir hayli yürümek gerekiyor. Apollon tapınağı ise eski ve dini mağara olarak bilinen Plutonion üzerine kurulmuş. Söylenceye göre burada Apollon ile ana tanrıça Kibele buluşmuş. Çürüksu Vadisi’nin diğer yakasında, Hierapolis’in tam karşısında bir zamanlar Frigya’nın en büyük iki kentinden biri olan Laodikeia’nın kalıntıları yer alıyor. Hierapolis, Pamukkale sayesinde her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilirken, Laodikeia’yı az sayıda kişi ziyaret ediyor. Laodikeia Yunanca’da Laodike’nin Yurdu anlamına geliyor, kente kurucusu Seleukos Kralı 2. Antiochos Teos’un eşi Laodike’nin adı verilmiş. MÖ 261-253 Laodikeia Türkçe’ye Ladik olarak geçmiş ve Anadolu çeşitli yörelerinde beş Ladik kenti bulunuyor. Strabon Lykos ırmağının 2 km güneyinde kurulan kentin diğer Laodikeia’lardan ayırmak için olsa gerek “Lykos"daki Laodikeia” olarak adlandırıldığını belirtir. Laodikeia, antik dönemde ana yolların kavşağında yer alan çok önemli kentmiş, en önemli gelir kaynağı ise tekstil ticaretiymiş. Strabon da bu civarda yetiştirilen koyunların yününün yumuşaklığından ve kuzguni siyah renginden söz eder, Laodikeialıların bundan büyük gelir elde ettiklerini belirtir. Burada dokunan ve Trimita olarak bilinen tunikler o denli ünlüymüş ki kent bir dönem Trimitaria olarak anılmış. En parlak dönemini MS 1. ve 6. yüzyıl’lar arasında yaşayan kentten günümüze ulaşan kalıntıların çoğu bu döneme ait. MS 494’te yaşadığı depremden sonra kentin yıldızı sönmüş, 7. yüzyıl başında yaşadığı depremlerden sonra halkının büyük bölümü Babadağ’ın kuzey yamaçlarına, Hisarköy’e ve özellikle de Denizli Kaleiçi’ne taşınmış. Kaleiçi bu dönemden sonra Laodikeia’nın bir parçası olmuş. Türklerin bölgeye gelişinden sonra Denizli Kaleiçi Laodikeia’sı Ladik adını almış, eski Laodikeia ise bütünüyle terk edilmiş. Laodikeia Hıristiyanlar açısından büyük önem taşıyor ve kutsal kabul ediliyor; zira İncil’in Vahiy bölümünde Anadolu’daki ilk yedi kiliseden birinin burada kurulduğu anlatılıyor. Antik kent birbirini dik açılarla kesen ana caddeler ve ara sokaklardan hippodomik ızgara planlı olarak tasarlanmış. Kentin dini, sosyal ve ticari yönetim binaları sütunlarla süslü Suriye Caddesi’nin iki yanında sıralanmış. Terk edildikten sonra kentteki yapıların taşları başka yerlere götürülmüş, yakın çevredeki birçok bina buradan alınan taşlarla inşa edilmiş. Laodikeia’daki kalıntıların çoğu toprağın altında, görünen kalıntılar en azından Hierapolis kadar cezbedici değil. Ancak Pamukkale Üniversitesi’nin 2003’te başlattığı arkeolojik kazılar sürüyor ve yakın gelecekteki bu görkemli kentin tekrar ayağa kaldırılması bekleniyor. Nasıl gidilir? Denizli, İstanbul’a 662 km, Ankara’ya 479 km ve İzmir’e 236 km uzaklıkta. Denizli’nin 17 km kuzeyindeki Pamukkale’ye kent merkezinden düzenli araç seferleri yapılıyor. Denizli’nin 6 km kuzeybatısında yer alan Laodikeia antik kentine ulaşmak için önce Pamukkale yoluna girmek gerekiyor, bu yol üzerindeki tabeladan Goncalı köyüne doğru 1 km kadar gidildiğinde antik kente ulaşılıyor. Düzenli araç seferi yok, yol ayrımında inip yürümek gerekiyor.
İnsan, yaşadığı çevreyi ihtiyaçları doğrultusunda sürekli olarak değiştirmekte ve doğanın kendisine sunduğu imkânları hem kullanmakta hem de değişikliğe uğratmaktadır. İnsanların doğal çevreye olan etkileri ilk olarak beslenme ve barınmayla ortaya çıkmıştır. İlerleyen zamanlarda yerleşik hayata geçmiş böylece insanın doğal çevre üzerindeki etkisi artarak devam yeri seçerken coğrafi koşulların uygun olduğu yerler her zaman tercih sebebi olmuştur. yıl önce yerleşik hayata geçen insanoğlu, ilk yerleşmelerinde, iklimi elverişli, verimli toprakları, ulaşımı kolay, çayır ve meraların bol olduğu yerleri tercih etmişlerdir. Yerleşim yerlerinin belirlenmesinde önemli bir tercih sebebi de sudur. Su ve verimli toprakların bulunduğu, tarım koşullarının elverişli olduğu Ganj, İndus, Fırat, Nil gibi akarsu havzaları ilk yerleşim alanlarına örnektir. Buralarda dönemin büyük yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. İnsan doğadaki tatlı su kaynaklarını ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak amacıyla göletler, sulama kanalları, barajlar inşa etmişlerdir. Hidroelektrik santralleri, termik santraller yaparak elektrik enerjisi üretmişlerdir. Sulardan, topraktan, hayvanlardan, bitkilerden, madenlerden elde edilen maddeleri geçmişten günümüze ihtiyaçları doğrultusunda kullanan insan, doğanın kendisine sunduğu çevreyi tahrip etme yolunda hızla insanların ilk yerleşim yeri olmuştur. Böylece yabani hayvanlardan gelecek tehlikelerden kendilerini korumuşlardır. Zamanla yerleşik hayata geçen insan doğadaki malzemeleri kullanarak barınaklar yapmışlardır. İlk zamanlar etraflarında bulunan taş, toprak, çakıl ve ağaçları kullanmışlardır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte doğal malzemelerin yerini demir ve çimento almıştır. Böylece sağlam, konforlu ve dayanıklı beton binalar inşa etmişler, evlerin yanında dinî inançlarının gerektirdiği farklı nitelikteki mabet ve ibadethaneler de inşa etmişlerdir. Nüfusun artmasına paralel olarak ihtiyaçlarda artmıştır. Ulaşım araçlarıyla birlikte ulaşım yolları da gün geçtikçe gelişmiş ve öncesine kadar daha düşük ve basit yöntemler ile gerçekleştirilen ulaşım günümüzde çok büyük ilerlemeler göstermiştir. Geçen her yüzyıl sonrasında gelişen tekniklerin kullanıldığı kara yolu, limanlar, hava alanları, demir yolları yaparak doğal çevreyi kullanmışlardır. Ülkemizde son yıllarda yapılan Karadeniz sahil yolu, Ordu – Giresun Hava Limanı, Marmaray, Avrasya Tüneli buna en güzel ve Avrupa kıtalarında toprakları olan ülkemizde, denizler ve boğazlardan dolayı kesintisiz bir kara yolu veya demir yolu ulaşımı sağlamak mümkün değildi. Bu yüzden İstanbul Boğazı’nın altından iki kıtayı birbirine bağlayan uluslararası Marmaray ve Avrasya Tüneli ulaşım hatları Boğazı’nın altından geçen demir yolu tüneli ilk olarak 1860 yılında Sultan Abdülmecit tarafından dile getirilmiş ve projesi çizilmiştir. Bugün Marmaray’la 153 Köprüsüyıllık düşünce hayata geçirilmiştir. Marmaray teknolojik altyapısı, ekonomik büyüklüğü, ulaşıma kazandırdığı ivme vb. birçok yenilik bakımından dünyada ilkleri içinde barındırmaktadır. Toplam uzunluğu 76,6 km olan tünelin 13,6 km’si deniz altından Boğazı’nın iki yakasını birbirine bağlayan diğer bir önemli ulaşım ağı ise Avrasya Tüneli’ dir. Tünel, Asya ve Avrupa’ yı iki katlı kara yolu tüneli ile birbirine bağlamaktadır. Toplam uzunluğu km olan tünelin 5,6 km’lik bölümü deniz tabanının altından geçmektedir. Asya ve Avrupa kıtaları arası 1 saat 40 dakika sürerken bu süre Avrasya Tüneli ile 15 dakikaya Türkiye’ de hem de uluslararası anlamda ulaşım kolaylığı sağlayarak hizmet veren diğer bir hat da Osman Gazi Köprüsü’ dür. İzmit Körfezi üzerine inşa edilen köprünün uzunluğu 2,652 m’ dir. Üç gidiş, üç dönüş şeritli kara yolu ile insanlar daha kısa zamanda ve daha güvenli bir ulaşım imkânına kavuşmuştur. Ülkemizde ulaşımı güçleştiren en önemli doğal etken yeryüzü şekilleridir. Gelişen teknoloji ve bilgi birikimiyle doğanın ortaya çıkardığı olumsuzluklar sarp ve dik olması ulaşım üzerindeki olumsuz etkilerini artırır. Bu etkiyi ortadan kaldırmak için tüneller, köprüler ve viyadükler inşaa edilmektedir. Buna en güzel örneklerden biri de Karadeniz Sahil Yolu’ dur. Yine Karadeniz kıyı kuşağının belli bir bölümünün doldurulmasıyla Ordu-Giresun Hava Limanı inşa ülkemizin ve dünyanın farklı yerlerini görmek, farklı kültürlerini tanımak, eğlenmek, dinlenmek, eğitim ve sağlık amacıyla turistik faaliyetleri gerçekleştirirler. İklimin elverişli olduğu deniz kıyılarında yaz turizmi yaşanırken, yükseltinin fazla, kar yağışlarının bol olduğu yerlerde de kış turizmi yaşanmaktadır. Doğal güzelliklerin dışında insan eliyle oluşturulmuş turistik merkezler de vardır. Örneğin Birleşik Arap Emirliklerin de ki Basra Körfezi’nde denizin doldurulması sonucu oluşturulan dünyanın en büyük yapay adası olan Palmiye Adası yaz turizminin toprakları üzerinde çağlar boyunca çeşitli medeniyetler doğmuştur. Bu nedenle ülkemiz hemen her devre ait tarihî değerlere sahip olduğu gibi mağaralar, ormanlar, sıcak su kaynakları, dağlar, denizler gibi doğal güzelliklere de sahiptir fakat nüfusun hızla artması ve büyük yerleşim yerlerinin, metropol şehirlerin ortaya çıkması ile insanların sosyal ihtiyaçları da artmıştır. Parklar hem dinlenme hem de şehirlere estetik bir görünüm kazandırma bakımından önemlidir. Dünya’nın en büyük şehir parklarından biri olan İstanbul’daki Maltepe Sahil Parkı da içinde çok sayıda sosyal alan barındırmaktadır. İnsanların açık havada, kent içinde bile olsa doğayla baş başa kalabilmelerine imkân binalar, ulaşım araçları, demir yolları, evimizde kullandığımız sayısız aletler, telefon, bilgisayar ve sayamayacağımız birçok ihtiyaç malzemeleri madenlerden karşılanmaktadır. Isınmada, ulaşım araçlarında, kömür, petrol, doğalgaz gibi madenler kullanılmaktadır. Demir, bakır, kömür, petrol gibi madenlerin olduğu yerlerde açılan maden ocakları ve çıkarılan madenleri işlemek için kurulan tesisler, doğal çevre üzerinde olumsuz etkiler okulumuzda kullandığımız ahşap malzemeler, kâğıt ve kalemlerimiz ormanlardan elde edilmektedir. Sonuç olarak dünyanın pek çok yerinde mevcut çevre imkânlarını zorlayacak ölçüde hızla artan nüfus, yeryüzündeki kaynaklara ve ekolojik sisteme baskı getirmektedir. Beslenme, yerleşim, eğitim, sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyacın artması; hızlı kentleşme, artan kirlilik, iklim değişmeleri, sağlıksız endüstrileşme, azalan canlı türleri, çevre problemlerini de hızlı bir şekilde artırmıştır.
Çevrenizdeki varlıkları, doğada kendiliğinden var olanlar ve insanların yaptıkları şeklinde ikiye ayırabilir misiniz? Çevremizdeki birtakım şeyleri doğal ve yapay olarak ayırmak mümkündür. Bunlara örnek olarak ilk aklıma gelenler doğal göller, yapay göller olabilir. Doğal göller kendiliğinden doğada var olan göllerdir, yapay göller ise insanların oluşturduğu birtakım sulama işlerinin yapıldığı şeyler olarak bilinmektedir. Doğal oluşumlar insan elinin deymeden doğanın kendiliğinden oluşturduğu yapılardır, yapay olanlar ise insanların belli bir emek harcayarak ortaya çıkardığı şeylerin tümüdür.
Merhaba arkadaşlar size bu yazımızda Coğrafya Konuları hakkında bilgi vereceğiz. Yazımızı okuyarak bilgi sahibi olabilirsiniz. Doğal Çevrenin Sınırlılığı ve Sürdürülebilirlik nedir? sorusunun cevabı aşağıda sizleri bekliyor… Doğal Çevrenin Sınırlılığı ve Sürdürülebilirlik Doğal Çevrenin Sınırlılığı Doğal Çevrenin Sürdürülebilirliği Doğal Çevrenin Sınırlılığı İnsan, yeryüzündeki serüveninde, diğer canlıların da yaşama hakları olduğunu, bu dünyayı onlarla paylaştığını unutmuştur. Doğada var olan her şey ekolojik döngüyü çalıştıran bir dişlidir. Doğadan uzaklaşan insan, yeryüzünde sınırlı olarak bulunan bütün yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını yalnız kendi çıkarları içinde kullanmaya ve kullanırken de yıkıp yok etmeye devam etmektedir. Ormanları tahrip ederek sel ve su taşkınlarına, toprak erozyonuna, kuraklığın artmasına, tarım alanlarının verimsizleşmesine, ekolojik dengenin bozulmasına, canlı türlerinin yok olmasına, küresel ısınma ve iklim değişmelerine kısacası sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda bir çok zararlara neden olmaktadır. Doğal Çevrenin Sürdürülebilirliği Dünya şu anda doğal kaynakların hızla tükendiği ve tükenen kaynakların telafisinin çok güçleştiği bir durumdadır. İnsan ve diğer canlıların yaşamını tehlikeye sokan bu durum, insanları çözüm önerileri getirmeye yöneltmiştir. Bu bağlamda çevresel sürdürülebilirlik’ anlayışı yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Ancak ne yazık ki, çözüm önerileri yalnızca kağıt üzerinde kalmakta, artan üretim ve tüketim çılgınlığı yüzünden çevre ihmal edilmektedir. Çevresel sürdürülebilirlik doğal kaynakların yerinde kullanılarak gelecek kuşaklara aktarılması ve devamlılığının sağlanmasıdır. Çevresel sürdürülebilirlik kavramını esas alan politikalar geliştirme yoluna giren devletler uluslarası protokoller ve anlaşmalar imzalamıştır. Her ne kadar insanlar durumun farkına varıp önlem almaya çalışsalar da ekonomik çıkarlar önerilerin hayata geçirilmesine mani olmaktadır. Çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili yapılan en önemli çalışmalardan biri 1972 yılında Roma Kulübü tarafından yayınlanan Büyümenin Sınırları’ adlı rapordur. Bu raporda doğal kaynaklar ile büyüme arasındaki bağlantıya dikkat çekilirken sürdürülebilirlik konusuna yer verilmiştir. Yine 1972 yılının Haziran ayında İsveç Stockholm’da BM tarafından Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre’ konferansı düzenlenmiştir. Bu konferansta yenilenemez enerji kaynaklarının yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması gerektiğinden bahsedilmiştir. Ayrıca çevre korunmasına yönelik alınması gereken önlemlere yer verilmiştir. 12. Sınıf Coğrafya Konuları için Tıklayınız 12. Sınıfta Yer Alan Diğer Ders ve Konuları için Tıklayınız
çevremizdeki doğal varlık tarihi eser ve yapıtlara örnekler veriniz